Fotoğraf gerçektir sinema ise saniyede 24 kare gerçektir der Godard. Peki her gördüğümüz gerçek midir? İlk belgeselin nasıl ortaya çıktığını düşündünüz mü hiç? 1922 çıkışlı Nanook of the North adlı belgesel, sinema tarihine bir “tür” olarak yerleşen bu anlatının ilk örneği ve günümüz belgesel sinemasının da atası sayılıyor. Hadi gelin ziyadesiyle sorunlu bu belgesel nasıl ortaya çıkmış bir bakalım.
Bir kompozisyon içinde çekilen, kurgulanan, yazılan ilk belgesel örneğinin ortaya çıkması için Robert Joseph Flaherty isimli Amerikalı bir kaşifin 1913 yılında Kanada’nın kuzeyine yaptığı yolculuğunu beklememiz gerekecekti. Robert Joseph Flaherty çocukluğunu, maden mühendisi olan babasıyla araştırma gezilerinde geçirdi. Yeni kültürleri keşfederek büyüyen Flaherty, bu ilgisinden dolayı daha sonra kaşiflik yapmaya başlamış. Flaherty, yıllar sonra Sir William Mackenzie ismindeki Kanadalı bir demiryolu işletmecisi ile tanışmış. Sir Mackenzie, Kanada’nın kuzeyinde yapılacak demir madeni keşfi ve ticari araştırmalar için Flaherty ile anlaşmış.
Robert Joseph Flaherty patronunun isteği üzerine çıktığı yolculuklardan birinde bölgeyi filme çekmeyi başladı. 1913 yılında Kanada’nın kuzeyinde kalan Baffin Adası’na yaptığı yolculukta ilk çekimleri de başlamış oluyor böylece. Hatta bölgenin koşullarını gözlemlemek ve ticari koşulları araştırmak için bir kış mevsimini adada geçiriyor kaşifimiz. İlk çekimleri, rastgele görüntülerin olduğu bağlamdan uzak hareketli karelerden ibaret oluyor önce. Geçirdiği süre boyunca adanın yerlileri olan Eskimoların hayatlarını yakından gözlemliyor Flaherty. Eskimoların hayata bakışı; yaşam koşullarının zorluğuyla baş etme yolları da kaşifimizi fazlasıyla etkilemiş elbette.
Flaherty, daha sonra yaptığı seferine yanına daha fazla film negatifi alarak çıkıyor. Kaşif, özellikle çekim yapmak için çıktığı yolculuğunu bitirince Toronto’ya dönmüş ve filmin kurgusunu tamamlamış. Kurgudan sonra filmin negatifleri kazayla yanmış ancak filmin bir kurgu kopyası bulunuyormuş. Bu kurgu kopyası ile filmin tanıtım amaçlı gösterimi gerçekleşebilmiş ancak Flaherty filmden memnun kalmamış. Tanıtım gösteriminde filmden memnun kalmayan Flaherty, son bir kez daha karalara bürünüp Kuzeye doğru yola çıkmış.
Kim bu Nanook ?
Flaherty, bölge halkını simgeleyen bir figürün Eskimoları daha iyi anlatacağını düşünmüş. Hudson Körfezinin doğusundaki Ungava bölgesinde yaşayan Nanook’u ve ailesini odağına alan bir film çekmeye karar veriyor. İşte bu karar, ileride tartışmalarla anılacak sinema tarihinin ilk belgeseline imza atılmasına neden oluyor. Peki Nanook kim ? Belgesele ismi verilecek kadar önemli biri mi ? Nanook o bölgede yaşayan Inuitlerin yani eskimo halkının lideri. Nanook’un ismi Inuit dilinde “kutup ayısı” anlamına geliyor, güçlü olması ve avcılık becerilerinden dolayı ona bu isim verilmiş; bunu da belgeselin yönetmeninden öğreniyoruz. Nanook ve tebaası mors, fok ve somon balığı avlayarak hayatta kalıyorlar. Geçimlerini de avcılık ve beyaz adamlarla yaptıkları takas yollu ticaretle sağlıyorlar. Konar göçer bir hayatları var yerleşik düzenleri yok ve gittikleri yerlerde yaptıkları iglolarda barınıyorlar.
Belgeselde takip ettiğimiz olaylar aslında bunlardan ibaret. Yönetmen bizi, Nanook’un çocukları ve karısı Nyla ile olan günlük hayatına şahit olmaya davet ediyor. Nanook’u medeniyetten ziyadesiyle uzak, modern silahlar yerine hayvanların kemiklerinden elde edilen bıçaklar ve mızraklarla avlanıyorken takip ediyoruz. Hayvan postlarını da giysi ve bot yapmak için kullanırken görüyoruz. Nanook, beyaz adamla takası sırasında gramafonla tanışıyor ancak bu alet ona bir anlam ifade etmiyor. Flaherty, Nanook’u gramafona yabancı bir madde gibi bakarken; taş plağı da ısırmaya çalışırken gösteriyor. Yönetmen, Nanook’u ve ailesini medeniyetten uzak olduğunu aklımıza kazıyor böylece. Bunlarla da ibaret kalmıyor elbette bir fok balığı avını bütün detaylarıyla uzun uzun seyrettiriyor yönetmenimiz. Nanook ve ailesini avdan hemen sonra, derisini yüzdükleri hayvanın etini çiğ çiğ yerken de görüyoruz. Belgeselin sonuna geldiğimizde ise Nanook’un çekimler bittikten bir yıl sonra hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Nanook, yönetmenin belirttiğine göre avlanmak için çıktığı yolculukta kaybolmuş ve açlıktan ölmüş.
Her Şey Flaherty’nin Bir Kurgusu Mu?
Aradan yıllar geçmiş ve Robert Joseph Flaherty’nin, gerçekleri çarpıtarak seyircisini manipüle ettiği konuşulmaya başlanmış. Flaherty, çetin iklim koşullarında çekimleri kolaylaştırmak ve belgeseli ilgi çekici kılmak için avlanma sahnelerini değiştirmiş,
Nanook modern silahların varlığından haberdar, üstelik avlanmaya tüfekle gidiyor ancak yönetmen bunu göstermemeyi tercih etmiş. Belgeselde, Nanook ve ailesinin çıktıkları avdan sonra konaklamak için iglo yaptıkları uzun bir sekans var. Belgeselde önemli bir yeri olan bu sekansta iglonun yapılış sürecini tüm detayları ile seyrediyoruz. Başından sonuna kadar yapılışını takip ettiğimiz iglonun, kameranın içine sığamayacağı halde birden içini görmeye başlıyoruz. Aslında bu iglo, sırf çekim için Nanook ve ailesini uyurken göstermek için yarısı yapılmış bir igloymuş. Gördüğümüz gerçek bir aile de değil; Nyla’nın karısı, çocukların da Nanook’un çocuğu olmadığı ortaya çıkmış. Hatta Nanook’un ismi de gerçek değil. Yani yönetmenimiz Flaherty adeta oyuncu gibi yönetmiş kahramanlarımızı. Elbette öyle çiğ et de yemiyorlar ve kamera ile gramafon gibi teknolojilerden de haberleri var. Üstelik Nanook, yönetmene çekimler sırasında neler çekebileceğine dair fikirler de vermiş.
Bir de açlıktan av sırasında değil evinde tüberkülozdan ölmüş Nanook, ölüm nedenini de etkileyiciliği arttırmak için değiştirmiş yönetmen ehh yuhh be adam ! Kısaca, beyaz adamın ayrıcalıklı konumundan attığı bakış, bugün görünen gerçeğin ardındaki görünmeyen gerçeği gösterdiğini düşündüğümüz belgeselin ortaya çıkmasına sebep olmuş. Biz de bu bilgileri bugüne dek uzanan yazılı belgelerden öğrendik. Artık oradaki bilgiler ne kadar gerçekse. Bir sonraki yazıda görüşünceye dek hoşçakalın.