Sofia Coppola yönetmenliğinde, Priscilla Presley’nin ‘Elvis and Me’ adlı kitabından uyarlanan biyografik/drama türündeki Priscilla ülkemizdeki izleyicisiyle ilk olarak Filmekimi’nde buluştu. Festivalin açılış filmi olan Priscilla izleyici tarafından oldukça ilgi gördü. Geçtiğimiz haftalarda da MUBI’nin düzenlemiş olduğu etkinlikte tekrar gösterilen film, Priscilla Presley’nin Elvis Presley ile tanıştığı dönemden itibaren yaşadıklarını ve genç kızlık döneminden kadınlığa geçiş dönemini ele alıyor.
Öncelikle söylemeliyim ki bu kesinlikle Elvis’i anlatan bir film değil. Filmi başından sonuna Priscilla’nın bakış açısından izliyoruz. Yani Sofia Coppola filmin ismiyle vadettiği gibi Priscilla’nın hikayesini anlatıyor bize. Başından itibaren genç kız Priscilla’nın ne kadar yaşça küçük olduğu hem görsel hem de filmin içindeki diyaloglarla bize defalarca kez hatırlatılıyor. Priscilla’yı canlandıran Cailee Spaeny ve Elvis’i canlandıran Jacob Elordi oldukça iyi performans sergilemişler. Fakat ister istemez Jacob Elordi’yi izlerken 2022’nin iyi filmlerinden olan Elvis’i ve onu canlandıran Austin Butler’ı düşünmemek elde değil. Yine de bu Elvis değil Priscilla’nın hikayesi olduğu için Jacob Elordi’den çok fazla Elvis’e dönüşmesini beklemiyoruz.
Gelelim filme… İlk olarak filmin hem sanatı hem de görüntüleri oldukça kuvvetliydi. Müzikleri biraz zayıf buldum, sanırım ister istemez daha fazla Elvis şarkısı duymak beklentisi içerisindeydim. Ya da o döneme ait başka melodiler de çalınsın istemiş olabilirim. Yine de bir bütün olarak film özenli bir filmdi.
Açılış, Priscilla’nın pembe bir halının üzerinde kıpkırmızı tırnaklarıyla dikkat çeken ayaklarının yürüyüşüyle başlıyor. Bu yürüyüşün ardından Priscilla’yı çoktan Presley soyadını almış makyaj yaparken, gözüne o ikonik eyelinerı çekerken görüyoruz. Araya giren jenerik sonrası 1959 yılına, ABD Hava Kuvvetleri’nin Batı Almanya’daki üssüne gidiyoruz. Priscilla buradaki bir barda oturuyor, yanına bir adam geliyor ve onu Elvis Presley’nin evine davet ediyor. Çünkü Elvis’in memleketinden insanları görmeye ihtiyacı var. O zamanlar oldukça genç olan Priscilla böyle bir teklife çok heyecanlansa da önce ailesinden izin alması gereken bir yaşta. Haliyle Elvis’le tanışmadan önce önünde aşması gereken bir engel var. Ailesi başta izin vermese de yanına gelen adam Priscilla’nın babasıyla tanışıp kendini tanıtıyor ve Priscilla’nın ailesi kızlarını dönemin en büyük yıldızı Elvis Presley’nin evine göndermeye ikna oluyor.
Priscilla Elvis’in evine tabi ki tek başına varmıyor, yanında ebeveyn arketipine bürünmüş Elvis’in teğmen arkadaşı ve eşi de var. Eve girdiği andan itibaren Elvis’in bakışları Priscilla’nın üstünde geziniyor. Birkaç dakika içerisinde Elvis, genç Priscilla ile konuşmaya başlıyor. “Kaç yaşındasın?” diye soruyor. Bu noktadan itibaren Priscilla’nın yaşı, aralarındaki yaş farkı ve Elvis’in kendi yaşıtları kadınlar yerine neden Priscilla’yı istediği film boyunca sorgulanıyor. Belki de buralar hem Priscilla Presley’nin geçmişe yönelik gerçek sorgulamaları üzerinden hem de Sofia Coppola’nın kadın desteğini hissettiğimiz rejisi ile izleyiciye geçiyor.
Başta da söylediğim gibi, film kesinlikle Elvis’in bakış açışını sunmuyor bize. Priscilla’nın büyümeye çalışan, karşısındaki erkekle ilişki kurmaya çalışıp bir kadına dönüşmek için çabalayan birinin hikayesini izliyoruz. Filmin can alıcı noktalarından biri, dünyanın birçok kültüründe kadınlığa geçiş olarak görülen ‘ilk cinsellik’ evresi olarak temsil ediliyor. Priscilla, Elvis’le birlikte olmak istiyor ama Elvis’in hem inancı sebebiyle hem de kafasındaki “kutsal bakire kız” imajı sebebiyle Priscilla ile birlikte olmuyor. Ona “Doğru zamanda olacak.” diye baskı yapmayı da ihmal etmiyor. Elbette bu esnada evden sık sık giden Elvis gittiği turnelerde başka kadınlarla birlikte oluyor, en azından bunun iması ve Priscilla’nın kıskançlık halleri bu düşünceleri doğrular nitelikte gösteriliyor. Aslında burada en dikkat çeken detay, Elvis’in sıradan biri gibi Priscilla’yı randevulara çıkarması… Birlikte sinemaya gitmeleri, arabada öpüşmeleri… Priscilla’yı kendine aşık etmek için elinden geleni yapıyor. Tabii ki bunun gerçekleşmesi hiç de kısa sürmüyor.
İlk birliktelik hali dışında filmde sık sık tekrar eden bir durum daha var; Elvis’in dengesiz ruh hali. Priscilla’ya sürekli “git” diyor ama birkaç dakika sonra “geri gel” diyor. Elvis’in bu esnada sürekli olarak içtiği ilaçlar da Elvis’in eylemlerinin sebebi olarak gösteriliyor.
Priscilla ne zamanki tamamen Elvis’in Graceland’deki evine taşınıyor işte o zaman asıl dönüşüm başlıyor. Saç rengi, makyajı, giydiği kıyafetler kısaca bir genç kadının önemsediği birçok şey Elvis’in isteğine göre değişiyor. İşte artık Priscilla Elvis’in karısı olmadan önce onun rüya evinin oyuncak bebeğine dönüşüyor. Gerçekten de o evden Elvis’in isteği olmadan ayrılamıyor, Elvis ise sürekli şehir dışına turnelere gidiyor. Çünkü o erkeklerin dünyasının kralı ve kral dış dünyanın hakimi olmak zorunda…
Birkaç sene sonra Elvis, Priscilla’ya evlenme teklif ediyor ve evleniyorlar. O gece birliktelik yaşadıktan kısa bir süre sonra Priscilla hamile kalıyor ve ilk çocukları oluyor. Priscilla anlıyor ki Elvis hiçbir zaman onun Elvis’i olmayacak. O, başka kadınların, yaşıtı kadınların Elvis Presley’si olacak. Oysa Priscilla’nın hiçbir zaman onun hayranı olmak gibi bir hali yok. O sadece sevilmek isteyen bir genç kız ve sonra da bir kadına dönüşüyor… Büyüyüp ne istediğini anladığında ve en önemlisi özgürleşmeye karar verdiğinde Elvis’i terk ediyor ve film bitiyor.
Neleri Sevdim?
Elvis’in kendinden bu kadar yaşça küçük bir genç kızla olan ilişkisinin onaylanmamasını,
Priscilla Presley’nin hikayesinin kitaba sadık kalarak işlenmesini,
Elvis’in müzik kariyerine dair çokça sahneyle boğmayıp ana hikayeden uzaklaşılmamasını,
Priscilla’nın başta olmak üzere birçok kostüm tasarımını,
Elvis’i canlandıran Jacob Elordi’nin oldukça başarılı ses oyunculuğunu,
Filmin pastel rengindeki atmosferini.
Neleri Sevmedim?
Hikaye ve senaryo olarak olmasa da ister istemez karşılaştırdığım Elvis filminin ritmini çok beğenmiştim. Bu filmin ritmini ve sahnelerini biraz zayıf buldum. Filmin olay örgüsünde ise bilmediğimiz ya da bizi heyecanlandıran çok fazla bir olay olmuyor. Daha çok Priscilla’nın Elvis tarafından arzulanmayı istediğini izliyoruz fakat zaten bu sahneler birkaç defa tekrara düşüyor. Priscilla’nın karakterinin az konuşması ve dönüşümünü sadece fiziksel ve sondaki sahneyle anlamamız bana biraz zayıf geldi.
Genel olarak izlemekten keyif aldığım ve beğendiğim bir film oldu. Yine de biraz daha güçlü bir karakter tasarımı olabilirdi. Fakat kesinlikle izlenmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler!
0 Yorum
teşekkürler bizi aydınlattığın için izlemek konusunda kararsızdım çok faydalı oldu !!