Leave the World Behind, senaryosu ve yönetmenliğini Sam Esmail’in yaptığı, yıldız oyuncu kadrolu bir Netflix filmi. Sam Esmail adını 4 sezon süren ve büyük beğeni toplayan Mr. Robot ile geniş kitlelere duyurmuştu. Leave the World Behind, onun dizi bittikten sonraki ilk ciddi sinema filmi girişimi oldu.
Filmi değerlendirirken her karaktere ayrıca bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü filmdeki her karakterin ayrı bir hikayesi ve filme kattığı değer var. Aslında bir çeşit karakter mozaiği izliyoruz. Julia Roberts’ın canlandırdığı Amanda’yı henüz filmin başında kocasına hiç danışmadan tatil planı yaptığını görüyoruz. Ethan Hawke tarafından canlandırılan kocası Clay ise karısının bu ani tatil planına şaşkın ama pek de diretmeyen bir tavır sergiliyor. Çocuklar da dahil herkes esasında Amanda’ya uyum sağlamaya gönüllü. Amanda aslında bir nevi ailesinin reisi görünümü veriyor. Dominant bir karaktere sahip olduğunu zaten filmin ilerleyen sahnelerinde daha iyi anlıyoruz. Clay, iplerin Amanda’da olmasından çok da hoşnutsuz gözükmüyor. Karısını bu haliyle kabullendiği belli.
Çocuklar cephesine gelirsek; büyük erkek kardeş Archie tipik bir ergen erkek. Esas hikaye ise küçük kız kardeş Roise’de. Anne ve babasının kendisini umursamadığını düşünen Roise, kendini Friends dizisinin dünyasına kaptırmış ve mutluluğu o dizide arar hale gelmiştir. Roise’nin gerçekten anne ve babasının ilgisizliği ile mi yoksa ergen hezeyanları ile mi hareket ettiğini pek anlayamıyoruz. Filmde çok da sorunlu bir aile-çocuk ilişkisine tanık olmuyoruz. Ama öncesinde yaşananları bilmediğimizden pek de net bir izlenim edinemiyoruz.
Çoluk çocuk herkes gittikleri sakin yerde tatilin tadını çıkartırken, tüm elektirik sisteminin devre dışı kalması ile herşey bir anda tepe taklak olur. Ülkenin uydu sistemini çökerten korsanlar, tüm sistemleri kullanılamaz hale getirmiştir. Tam bu sırada kaldıkları evin asıl sahibi George (Mahershala Ali) ve kızı Ruth (Myha’la Herrold) kapılarını çalar. Amanda’nın en başta George ve Ruth’a karşı olan tavırlarının altında ırksal bir ön yargı mı yoksa yabancılara olan güvensizlik mi yattığını tam olarak anlayamayız. Biraz asi ve doğrucu tavırlı Ruth’a göre Amanda’nın tavrının altında ırksal bir önyargı yatmaktadır. Babası George ise daha makul düşünmektedir. Ona göre Amanda özünde iyi niyetli ve sadece arayışta olan bir yetişkindir.
Yönetmen, kıyamet ortamı içerisine yerleştirdiği bu farklı karakterler aracılığı ile olan bitene anlam bulmamızı amaçlıyor. Ama filmdeki karakerler ne biliyorsa biz de o kadarını öğrenebiliyoruz. Yönetmen karakterlerinin bildiğinden fazlasını bize göstermiyor. Bu yöntemle izleyici olarak filmdekilerle daha iyi bir bağ kurabiliyoruz.
Giriş jeneriğinde adını gördüğümüz ama filmin son kısımlarına kadar karşımıza çıkmayan Danny (Kevin Bacon) ise tam olarak kırsal bölgede yaşayan bir beyaz Amerikalıyı temsil ediyor. Kıyamet hakkında ortaya koyduğu teoriler ise tipik bir milliyetçi bakış açısının ürünü. Tam olarak faşist sayılmaz ama net olarak “Amerika’nın üstüne oyunlar oynanıyor, bizi kıskanıyorlar” gibi bizim ülkemizde de bolca örneğini görebileceğimiz bir düşünceye sahip.
Leave the World Behind üstümüze boca ettiği tüm bu karakter mozaiğinin neticesinde mevzuyu tam olarak tatmin edici bağlayabiliyor mu? Tartışılır. Ancak yönetmenin filmin görsel ve işitsel tarafına oldukça kafa yorması ve her şeyden önce izleyiciye bir seyir keyfi yaşatmayı amaçlamasını da takdir ettim. Şarkı seçimleri çok başarılı ve müzikli anlar seyircide direkt bir nefeslenme alanı oluşturuyor. Julia Roberts’ı adeta prime dönemini anımsatan bir performansla izlemek de oldukça güzeldi.
Sözün özü Sam Esmail, tipik kıyamet senaryosu içerisine; yetişkin hezeyanları, kuşak çatışmaları, ırksal önyargılar, mutsuz çocuklar ve milliyetçi paranoyaları yedirmeyi başarabilmiş. Üstelik tüm bunları çorba haline getirmeden, seyirciye ilgi çekici şekilde sunabilmeyi başarıyor. Tabi ki her biri birbirinden güçlü oyuncular, filmin en büyük avantajını oluşturuyor. Günün sonunda bu hikaye ve kadrodan daha iyi bir şeyler çıkabilir miydi? Belki. Ama bu haliyle de karşımızda son derece dolu ve iyi bir film var.