Tarih 2001 yılını gösterdiğinde daha öncesinde çok ses getiren bir filmi olmayan Antoine Fuqua, bir polisiye başyapıtına imza attı. Training Day öyle sıkı bir polisiye ki sonrasında gelen tüm polisiyelerin kıyaslanacağı şekilde kendine yer edindi. Genelde polisiye denince akla Michael Mann gelir ancak Fuqua içinde bir cevher barındırıyormuş. Peki filmi bu denli özel kılan ne?
Bu kısma girmeden önce Denzel Washington’dan söz etmemek haksızlık olur zira bu filmde kariyer zirvelerinden birini yapıyor. Yalnız Denzel öyle mükemmel bir oyuncu ki filmografisinin her köşesini ilmek ilmek işlemiş, çok sayıda başyapıtta oynamış biri. Spike Lee’nin en iyi filmi Malcolm X için yapılmış en özel biyografilerden biri diyebiliriz. Denzel son derece iyi olmasına rağmen Oscar’ı Scent Of A Woman ile Al Pacino’ya kaptırmıştı. Bir savaş draması olan Glory’yi mi saysam, yine çok iyi bir biyografi olan Hurricane’i mi yoksa Philadelphia’yı mı? Hepsinde Denzel’in şovuna denk geldik. Benim için yaşayan en iyi aktörlerden biridir ve incelememizdeki Training Day ile de en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kucaklamıştır. Bu o kadar önemli bir ödül ki bu ödülü daha önce kazanan tek siyahi aktör Sidney Poitier, bu ödülü ta 1964 yılında kazanmış. 2002 yılında rakiplerinin de hayli çetin olduğunu hesaba katarsak Denzel herkesin gönlünü fethetmiş diyebiliriz.
Filmi sinema salonunda izlemiş olmayı büyük bir şans olarak görürüm zira film o kadar sürükleyici ve gerilimli ki finale doğru salonda çıt çıkmadığını dün gibi hatırlıyorum. Denzel’in King Kong tiradında seyirciler adeta büyülenmişti. Denzel’e methiyeleri şimdilik kısa keserek Training Day filmini özel kılan bir diğer oyuncuya geçmek istiyorum. Her daim iyi oyunculuğu ve seçtiği iyi projelerle sevdiğim Ethan Hawke çaylak polis rolüyle şova ortak oluyor. Sadece 24 saati anlatan bu filmdeki klas oyunculuğu es geçilmemiş ve akademi tarafından yardımcı erkek adaylığı almıştı. Burada biraz karakterlere girmek daha doğru olacak.
Jack Hoyt, eşi yeni doğum yapmış çaylak bir polis. Alonzo’ya kendini ispat etmek için yalnızca bir günü olan ve o bir günün gebe olduğu sürprizlerden bihaber bir çaylak. Eşine aşık ve bunu işine karıştıracak kadar acemi. Alonzo ile ilk karşılaştıkları kahvaltı salonunda temiz biri olduğunu da anlıyoruz. Gerginliği her halinden belli ve Alonzo gibi bir kurdun yemi olmaya çok uygun. Filmin kalemi o kadar güçlü ki burada devreye giriyor. Filmin ilk sahnesinden beri hissettiğimiz kurt-kuzu metaforu senaryoya çok iyi yedirilmiş. Hoyt gözü henüz açılmamış yavru bir kuzu, Alonzo ise yıllarını sokaklarda suçlu peşinde geçirmiş, feleğin çemberinden binlerce kez geçmiş çok tecrübeli bir polis. Alonzo, özgüveni son derece yüksek, polisin canının istediği her şeyi yapabileceğini düşünen, kural tanımaz, sınırı aşmaya çok müsait, kafası attığında kontrolden çıkan sert bir polis. Bunun yanında binlerce suçlu yakalamış, yakaladıkları yüzünden yeni hapishaneler inşa edilen, onlarca şeref madalyasına sahip bir tecrübe. Giyimi, kullandığı arabası ve karizması zirve düzeyde. Yani Alonzo gerçek bir kurt, bir alfa. Bunun yanında son derece zeki olduğunu da eklememek olmaz. Hoyt’u içine çektiği tuzak son derece dahiyane. Film boyunca bir güç savaşı izliyoruz. İyi ve kötü, iyilik ve kötülük sürekli yer değiştiriyor, bulanıklaşıyor. Yağmur yağarsa ıslanırsın sözünün iz düşümünü izliyoruz. Hoyt, belki otoyol kenarında arabası bozulan kadına yardım edecek polis olması gerektiğini sorguluyor ve o yolu seçse daha başarılı olabilirdi ancak Alonzo gibi bir arızalıyla yolları kesişiyor ve işler tamamen kontrolden çıkıyor.
Özgeçmişi çok parlak ve namlı bir polis olan Alonzo karşı konulması güç bir karakter. Hoyt da bu büyüye kapılıyor. Arabadayken Alonzo’nun kendisini etki altına alacak sözlerine kanıyor ve müridi olması gerektiğini düşünüyor belki de. Harris ikna gücü o kadar yüksek biri ki kendine bir ekip kurmuş ve kendisinden üst rütbedeki polisleri bile etkiliyor, dilediğini yaptırabiliyor. Vegas’ta geçirdiği pahalı haftasonu sonrası bir Rus mafyayı feci şekilde dövüyor. Bunun bedeli olarak da 1 milyon dolar borçlanıyor. Bu parayı çıkartmak için de planını yürürlüğe koyuyor. Plan tıkır tıkır işlerken hesaba katılmayan tek değişken Hoyt. Kendisi her daim adaletten yana olan, her yaptığı işte kanunu kuralı ön plana koyan, sorgulayan itaat etmeyen bir karakter olduğundan Alonzo’yu patlatan da kendisi oluyor. Filmin finaline doğru yaşadıkları Rus ruletini andıran çatışma o denli sağlam ki, benim diyen gerilim filmine taş çıkartır. Orman denen yerdeki çetelerin de Alonzo’dan sıtkı sıyrılmış ve Hoyt’un tarafına geçerek Alonzo’nun pimini çekiyorlar. Alonzo yükseliş döneminden çöküş dönemine bu şekilde geçiyor. Filmin başında Alonzo’nun sahip olduğu karizmanın, özgüvenin, gözü dönmüşlüğün kaybolduğunu söylemek ise çok güç. Alonzo köşeye sıkıştığını bildiği halde halen saldırgan ve “Ben asla kaybetmem” diyecek kadar da delirmiş. Bu portreyi Scarface’teki Tony Montana’ya çok benzetiyorum. Filmin sonunda üstüne mermi yağarken ağzından salyalar saçarak küfreden adam ile “King Kong bile elime su dökemez” diyen adam aşırı benziyor. Tüm filmin katarsisi bu sahne ile patlıyor. Karakter sonuna doğru bir yolculuğa çıkıyor ve görkemli bir finalle uğurlanıyor. Alonzo gibi alfaların şahı bir karakterin yatağında uyurken ölmesi elbette beklenemezdi ancak yüzlerce mermi yiyerek bu diyardan göçmesi de tüm film gözlerimi ayırmadan izlediğim bu karizma abidesine sanki acı bir veda oldu.
Genel olarak toparlarsak Training Day çok iyi yazılmış bir senaryoya sahip, yer yer üst düzey gerilim sunan, bir kurt ile kuzunun hikayesi. Başrolü paylaşan ikilinin muazzam uyumu ile buddy-cop filmlerinin tam olarak anti-tezi. Birbirlerinin sırtını kollayan ikili süre ilerledikçe sürpriz bir şekilde düşman oluyor ve kaçınılmaz sona yelken açıyorlar. Filmin müziklerini de atlamayalım. Oldukça tatmin edici bir soundtracke sahip filmin müzikleri defalarca dinlenmeyi hak ediyor. En sevdiğim filmlerden olan Training Day’i dilim döndükçe sizlere anlatmaya çalıştım. Okuduğunuz için teşekkür ederim. İzlemeyenler için mutlak önerimdir.