Selamlar, Cadılar Bayramı için özel bir film yolculuğuna çıkmaya hazır mısınız? Altı Üstü Sinema yazar ekibi olarak sizlere Halloween‘da izleyebileceğiniz filmler listesi hazırladık. Keyifli okumalar.
Night of the Demons (1988)
Tam bir Cadılar Bayramı filmi diyebileceğim kült yapım Night of the Demons, 80’lerin en kaliteli işlerinden bir tanesi. Filmde Cadılar Bayramı gecesi bir grup liseli gencin cenaze salonuna gizlice girerek parti yapması ve beraberinde farkında olmadan bir iblisi serbest bırakmaları ile gelişen korku dolu olayları anlatıyor. Klasik gençlerin ruh çağırması ile gelişen olaylar 80’lerin kendine has üslubu ile gözler önüne seriliyor. Hem pratik efektler olsun hem de atmosfer olsun kusursuz bir seyirlik sunuyor Night of the Demons. Eğer 80’ler korkularını seviyorsanız ve bu filmi hala izlemediyseniz bu Cadılar Bayramı mutlaka listenize eklemelisiniz.
Tales of Halloween (2015)
Cadılar Bayramı için önerebileceğim bir diğer film Tales of Halloween. Bu film toplamda 10 epizodik anlatımın olduğu bir antoloji serisi. Yani Cadılar Bayramı temalı 10 farklı hikâye sizleri bekliyor. Özellikle benim gibi antoloji serileri sevenler için bu filmi önermek istedim. Her bölüm korku/komedi karışımı nefis bir paket sizi bekliyor. Bölümleri yazan, çeken ve bölümlerde oynayanlar ise korku severlere hayli tanıdık gelecek isimler. Bölümlerden detaylar anlatırsam işin sürprizi kaçacağından bu filmi Cadılar Bayramı listenize eklemekten keyif alacağınızı belirtip burada kesiyorum.
Krampus (2015)
Bir Noel gecesi kâbusu olan Krampus filmi bilindiği gibi kökleri Orta Avrupa’ya dayanan bir mitten besleniyor. Filme geçmeden önce Krampus hakkında biraz daha bilgi vermenin faydalı olacağını düşünüyorum. Krampus bir nevi “Anti-Noel Baba” olarak yüzyıllardır hikâyelerde kendisine yer bulan bir karakter. Krampus adlı yarı keçi yarı insan formundaki canavar efsaneye göre yıl boyunca yaramazlık yapan çocukları cezalandırmak için Noel gecesi ortaya çıkıyor. Her ne kadar “yaramaz çocukları sopayla döver” gibi bu mit yumuşatılsa da kökenleri çok daha ağır işkenceler yaptığını ve hatta yaramaz çocukları yer altına, cehenneme götürdüğü rivayet edilir. Nasıl Noel Baba sene içerisinde iyi çocuk olanları hediyelerle ödüllendiriyorsa eski inanışa göre Krampus da yaramaz çocukları canlandırıyor.
Filmimize gelirsek Noel gecesi bir aileye musallat oluyor. Aile üyelerini tek tek avlayan Krampus’un gücü gerçek iyilik ve sevgi karşısında etkisiz hale geliyor. Ancak bu bildiğiniz peri masallarından değil. Yani 80’lerdeki çocuk kahraman iyilik ve sevginin gücüyle Krampus’u alt eder ve aile eski huzurlu yaşantısına döner diye bir durum söz konusu olmuyor. Bu hikâye baya baya bir “döngü” temasının üzerine kurulu. Filmi özel yapan ve diğerlerinden ayıran da bu etken. Yani Krampus’u alt etmek bu eski, sevimli ve sözde geçerli yöntemlerle mümkün olamıyor. Bunun sebebini de film olay örgüsü içerisinde veriyor. Finali ise kesinlikle çok etkileyici. Her şey bitti derken olayların aslında yeniden başladığı klişesini özellikle devam filmi sinyalleri veren korku filmlerinde gördük. Ancak Krampus bu klişeyi biraz değiştiriyor. Son sekansta ise gerçekten beklenmeyen güzel bir sürpriz yapıyor. Her ne kadar bir Noel kâbusu gibi gözükse de Cadılar Bayramı seçkisi için de Krampus’u gönül rahatlığı ile tercih edebilirsiniz.
Stoker (2013)
Güney Koreli başarılı senarist/yönetmen Park Chan-wook’un elinden çıkan bu nefis film babasını kaybetmiş ve sorunlu annesiyle yaşamaya çalışan genç bir kızın başından geçenleri anlatıyor. Bir gün daha önce hiç tanışmadığı amcasının çat kapı eve gelmesiyle tuhaflıkların başladığını sezen genç kız bu gizemi çözmek için uğraşıyor. Dolayısıyla karşımıza hayli ilgi çekici bir korku filmi çıkıyor. 2013’te vizyona girdiğinde hayli olumlu eleştiri alan filmde Mia Wasikowska, Nicole Kidman, Matthew Goode gibi birbirinden başarılı isimler yer alıyor. Daha önce gözden kaçırmış olma ihtimalinize karşın bu güzel filmi de not düşmek istedim.
Trick or Treat (2007)
Cadılar Bayramı için en ideal filmlerden bir tanesi hiç şüphesiz Trick or Treat. Film 5 farklı hikâyeden oluşan antolojik bir yapım. Önemli bir özelliği ise her bölümün diğer bölümlerle organik bir bağı bulunması. Her bir öykü Ohio eyaletinin Warren Valley kasabasında geçiyor. Her hikâyede turuncu pijama kostümlü Sam adında bir çocuk (ya da cüce) kendisini gösteriyor. Sam, geleneksel “şaka mı şeker mi” oyununu oynuyor gibi gözükse de aslında bu oyunun her bölümde ciddi neticeleri olduğunu görüyoruz. Bu filmi yine antolojik kısa korku öyküleri sevenlere gönül rahatlığı ile önerebilirim.
EGEMEN TOKATLIOĞLU
Dark Night of The Scarecrow (1981)
Tv filmi olarak çekilen bu filmde, beraber oynadığı küçük kızın, girdiği bahçede bir köpek tarafından saldırıya uğramasını engelleyen zeka özürlü Bubba’nın, başta posta görevlisi Otis olmak üzere, yerel halk tarafından yanlış anlaşılarak öldürülmesini anlatılıyor. Bubba’nın içine saklandığı korkuluk figürü ile, kendisini öldürenlerden teker teker intikam alınmaktadır. Filmin sonuna kadar, intikam temalı bir slasher mı ya da doğaüstü öğeler içeren bir hayalet öyküsü mü olduğu belli olmayan filmde Dişçi ve Darkman filminden hatırlayacağımız Larry Drake ve Otis rolünde Charles Dunning rol alıyor.
Creepshow (1982)
Cadılar bayramı Stephen King uyarlaması uzun metraj bir filmden daha iyisi ancak King’in kısa öykülerinden uyarlanan ve George A. Romero’nun yönettiği bir antoloji olabilir. Ayrıca bölümlerin birisinde King de başrolde. Bana kalırsa en iyi bölümü ilk hikaye olan doğum günü pastası. Hem korku hem de komediyi başarı ile bir araya getiren antolojilerin başında geliyor.
Messiah of Evil (1974)
Zamanının çok ötesinde bir kozmik korku. Ressam olan babasının kaybolduğu kasabaya araştırmaya gelen Arletty’nin yolu, başka bir fenomeni araştıran yakışıklı ve Thom ve ona eşlik eden iki güzel kız ile kesişir. Ama onları bekleyen bir kasaba dolusu zombi ve denizlerden dönmesi beklenen bir mesihtir. Her görseli ince çalışılmış bir korku şaheseri. Filmde hem Lovecraft, hem de Poe esintileri bulmak mümkün.
Dark Water (2002)
Tekinsiz ve ürkütücü apartman, yalnız başına bir anne ve küçük kızı, her yeri basan kara sularla birlikte ortaya çıkmaya hazırlanan korkunç bir sır. Adeta bir M.R. James hikayesi gibi yavaş ama temposunu yükselterek korkutan bu hayalet hikayesinin yönetmeni Hideo Nakata’dır. Japonya’da geçen bu filmin 2005 yılında Amerikan uyarlaması da yapılmıştı.
The Gate (1987)
Eğer bahçenize gömdüğünüz pek sevdiğiniz köpeğiniz sayesinde, istemeden cehenneme geçit açarsanız, bunu kapamanız da gerekir. Kahramanların çocukların olduğu bu filmde Stephen Dorff’un bücür halini görmek de mümkün. Korkunç efektler ve stop-motion animasyonlar yetişkinleri bu kadar korkutabiliyorsa, çocuklarda nasıl etkisi olur?
ORKUN YILMAZ
In the Mouth of Madness (1985)
Jurassic Park ile geniş kitlelerce tanınan oysa ki korku ve gerilim janrında da önemli filmlerde başrolde gördüğümüz Sam Neill’ın tek kişilik dev performansı diyebiliriz In The Mouth Of Madness için. Korku sinemasının babası John Carpenter’ın en kayda değer işlerinden olan bu yapımda bir yazarın delirme öyküsünü ve dünyanın karanlığa sürüklenmesini izliyoruz. Filmin adını hatırlamayacak olanlar bile yoldaki bisikletli garip kadın sahnesiyle bu filmi mutlaka anımsayacaktır. O denli ikonik bir sahnedir. Finaliyle de hayli tatmin eden karanlık, depresif bir başucu filmi.
Darkness (2002)
Korku başyapıtı REC’in ortak yönetmeni olan Katalan Jaume Balaguero solo yönetmenlikleriyle de çok takdiri hak eden bir isim. Bu az bilinen başyapıtta Iain Glen, Anna Paquin, Giancarlo Giannini ve Lena Olin gibi tanıdık Hollywood oyuncuları adeta döktürüyor. Filmin en büyük artısı yapıma adını da veren karanlık temasının mükemmel kullanılması. Bir ritüelin etrafında kurgulanan hikaye aile ilişkilerini de senaryoya katarak üst kalite bir işe dönüşmüş. Sinema tarihinin en iyi finallerinden birine sahip Darkness, kendinden segment olarak çok daha kötü filmlerin methiyelere boğulduğu günümüzde adeta zorla izletilmesi elzem bir yapım.
Black Christmas (1974)
1974 yapımı Black Christmas, 2000 sonrasında yeniden çekilen ancak orijinaliyle hala pırıl pırıl parlayan bir korku klasiği. Bir kız yurduna Noel tatilinde musallat olan bir sapığın hikayesini anlatan film tansiyonu çok iyi ayarlayan yapısıyla çok başarılı. Sonrasında çokça örneğine rastladığımız stalker temasının sinema tarihinde en başarılı işlenen örneklerinden biri. Korku sinemasının genelde kanayan yarası olan kötü oyunculuklar konusunda da film benzerlerinden ayrılıyor. Klasik korkulara özlem duyanlar için hala en geçerli seçeneklerden biri.
The Entity (1982)
Görünmeyenin ürkütücülüğünü başrole alan gizemli bir yapım. Görmediğimiz bir varlık baştan sona başrolde ve bir kadına hayatı cehenneme çeviriyor. Türk sinemasında son yıllarda nerdeyse her ay bir iki örneğini gördüğümüz cin filmleriyle bu filmi kıyaslarsak The Entity’nin neden hala başarılı olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Film tekinsiz atmosferiyle ve iyi yönetmenliğiyle başarılı ancak Barbara Hershey’e de haksızlık etmeyelim. İnandırıcı performansı filme çok şey katıyor. Musallat mevzularından hoşlanıyorsanız ve bu tür hikayeler anlatanların yanı başına dinlemek için oturuyorsanız The Entity tam size göre.
Drag Me To Hell (2009)
Drag Me To Hell, Evil Dead serisiyle korku sinemasının en iyi örneklerinden birine imza atan Sam Raimi’nin 2000’lere son armağanı. Büyü temasını son derece iyi işleyen yapım, sinema tarihine çingene Sylvia Ganush gibi son derece rahatsız bir karakteri de armağan etti. İlk göründüğü andan itibaren herkesten rol çalan karakter hayatınıza girmesini istemeyeceğiniz türden biri. Raimi’nin tarzını sonuna kadar yansıtan filmde Evil Dead’te de sıkça gördüğümüz kan, kusmuk, kurtçuklar gibi iğrençlikler yine başrolde. Yönetmen gerçekten seyirciyi rahatsız etme konusunda Hollywood’un en iyilerinden biri. Finalini de hayli tatmin edici bulduğum bu güzel filmi kesinlikle öneriyorum.
GÜRSEL DURUSEL
Don’t Torture a Duckling (1972)
Lucio Fulci‘den tam bir Giallo klasiği. Yönetmen 80’lerden sonra kafayı kan-revanla kırmadan evvel 70’lerde Giallo türüne daha ağırlık veren filmleriyle biliniyordu. Don’t Torture A Duckling onun genel filmografisinde de en çok beğeni almış filmlerinden birisidir. Film, bir İtalyan kasabasında art arda yaşanan çocuk ölümleri üzerine gelişen bir polisiye hikaye içeriyor. Fulci filmin sonuna kadar bize devamlı katilin kim olduğu konusunda twistler atıyor. Bu anlamda filmde oldukça başarılı bir senaryo var. 1-2 sahne dışında öyle ağır gore sahneler yok. O sahneler de başta bahsettiğim yönetmenin 80’lerde çektiği filmlerle kıyasla hafif sayılır ama tabi bu hafiflik, yönetmenin standardına göre olan bir hafifliktir. Yoksa normalde yine hassas bünyeleri epey rahatsız edecek sahneler olduğunu söylemek lazım.
The Return of the Living Dead (1985)
Yönetmen Dan O’Bannon aslında birçok önemli filmin senaristliğini yapmış birisi. Senaryosunu yazdığı filmler arasında Dark Star, Alien, Heavy Metal, Lifeforce, Total Recall ve aynı zamanda yönetmiş olduğu The Return of the Living Dead gibi kült niteliğinde işler var. The Return of the Living Dead’in korku-komedi türünün en başarılı örneklerinden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bu türü en hakkıyla icra eden filmlerin başında geliyor. Film kendini ilginç bir şekilde Romero‘nun zombi klasiği Night of the Living Dead‘in bir çeşit devamı gibi konumlandırıyor. Daha doğrusu o filmde geçen olayların aslının farklı olduğunu iddia eden ilginç bir fikir ortaya koyuyor. Sözün özü gerçekten çok başarılı ve keyifli bir film. Başından sonuna kadar ki muzip havasını hiç bozmayan gerçek bir korku-komedi klasiği.
The Hitcher (1986)
1986 tarihli The Hitcher, California’ya gitmekte olan Jim’in (Thomas Howell) yolda otostopçu olarak aldığı John Ryder (Rutger Hauer) ile olan gerilim dolu hikayesini konu ediniyor. John Ryder sinemada görüp görebileceğiniz en sert ve acımasız kötü adamlardan biridir. Geçmişi muallakta olan bu karakter, istisnasız kimseyi ayırt etmeden öldürmektedir. Fakat Jim ile olan ilişkisi bambaşkadır. Onu öldürmek yerine, deyim yerindeyse süründürür. Hatta ona kendisini öldürmek için birçok fırsat bile verir. Bir bakıma John Ryder, Jim’e karşı saplantılı, kimi teorilere göre de homoseksüel bir ilgi duymaktadır. Filmin yönetmeni Robert Harmon gerçekten nefis bir iş çıkarmış. Filmin en başından sonuna kadar eksilmeyen gerilim duygusunu çok güzel dengelemiş, film bir an bile sarkmıyor veya boşluğa girmiyor.
Ravenous (1999)
19. yüzyılda geçen bir yamyamlık öyküsü olan film, başarılı kurgusu, düşmeyen temposu ve oldukça iyi oyunculuklarıyla çok şahane bir film. Zamanında 12 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen film, ABD’de sadece 3 milyon dolar hasılat elde etmiş. Filmin yönetmenliğini genelde diziler çekmiş olan Antonia Bird yapıyor. 90’ların en başarılı adventure-horror filmlerinden birisi Ravenous’u herkese tavsiye ediyorum. Herkes listesine gönül rahatlığıyla alabilir.
Terrifier 2 (2022)
İlk film kaba bir slasher filmiyken, bu sefer neredeyse 1 saate yakın fazla sürenin avantajı ile karakterlerle de özdeşlik kurabiliyoruz. Rüya sahneleri de yine ayrıca oldukça özenli ve başarılı çekilmiş. İçerdiği yoğun sadist sahnelere karşın, filmin karikatürize tarafı, içerdiği şiddetin fazla rahatsız edici olmasını engelliyor. İnsanda bir çeşit çizgi roman okuyormuş hissiyatı uyandırıyor. Senarist ve Yönetmen Damien Leone’yi gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Korku filmleri için çok iddialı olan 138 dakikalık süreyi muazzam şekilde doldurmayı başarıyor.
EMRE ERKÖSE
The Rocky Horror Picture Show (1975)
Kült bir müzikal ve korku filmi olarak tanınır. Film, genç ve tükenmez bir enerjiye sahip olan Brad ve Janet adlı bir çiftin, sağanak yağmur altında araba kullanırken garip bir şatoya sığınmaları ve bu şatoda yaşanan tuhaf olayları anlatır. Şatonun sahibi Dr. Frank-N-Furter, cinsiyet değiştiren bir bilim insanıdır ve onun yarattığı yaratık Rocky de hikayenin merkezindedir. Film, cinsellik, toplumsal normlar ve kimlik gibi birçok temayı eğlenceli bir şekilde ele alırken, unutulmaz şarkıları ve performanslarıyla izleyicileri büyüler. “The Rocky Horror Picture Show” birçok kişi için bir kült klasiği haline gelmiştir. Bu filmi izlemek, interaktif bir deneyim haline gelir ve bazı sinemalarda canlı performanslarla izlenir. Eğer siz de eğlenceli, farklı ve çılgın bir film deneyimi arıyorsanız, “The Rocky Horror Picture Show” tam size göre.
Rec (2007)
İspanyol korku sinemasının başyapıtlarından olan film found footage türünde çekilen ve gerilim dolu bir korku hikayesini anlatır. Hikaye, bir televizyon muhabirinin yangın departmanı ile birlikte bir apartman dairesine gitmesi ve burada yaşanan korku dolu olayları kaydetmeye çalışması etrafında gelişir. Ancak bu olaylar, sıradan bir yangın müdahalesinden çok daha fazlasıdır. Hızla yayılan bir bilinmeyen hastalık, apartmandaki insanları birer canavara dönüştürmeye başlar ve hayatta kalanlar için korku ve kaosun egemen olduğu bir kabusa dönüşür. “REC,” klasik korku taktiklerini ve gerilim unsurlarını ustalıkla kullanarak izleyiciye gerilim ve korku dolu bir deneyim sunar. Film, görüntüleme tarzı nedeniyle olayların içindeymiş gibi hissetmenizi sağlar ve gerilimi daha da artırır. İzleyicilere, her an ne olacağını kestiremeyecekleri bir gerilim dolu atmosfer sunar. Eğer korku ve gerilim türünün bir hayranıysanız, “REC” sizi tüyler ürpertecek ve gerilimle dolu bir gece sunacak.
Shaun of the Dead (2004)
Shaun of the Dead, korku ve komedinin mükemmel bir karışımını sunan bir başyapıttır. İngiliz mizahının ve zombi korkusunun harika bir birleşimi olan bu film, Shaun ve arkadaşlarının zombi istilası sırasında hayatta kalmak için verdikleri komik ve çılgın mücadeleyi anlatır. Eğer absürd komedi ve zombi türünü bir arada görmek istiyorsanız, bu film kesinlikle sizin göre. “Shaun of the Dead,” hem korkutucu hem de kahkaha dolu anlarla dolu bir seyir keyfi sunuyor. Bu kült klasiği izlerken kesinlikle eğleneceksiniz.
The Descent (2005)
Gerilim ve korku severler için kesinlikle izlenmesi gereken bir başyapıttır. Film, maceraperest kadınların yer altı mağaralarında gerçekleştirdiği bir keşif gezisiyle başlar, ancak bu masumane hedefleri, beklenmedik bir şekilde kabusun ortasına düşmelerine neden olur. Korku, gerilim ve dehşet, mağaralardaki karanlık ve korkunç yaratıklarla birleşerek müthiş bir gerilim yaratıyor. “The Descent” izleyicilere heyecan ve korku dolu anlar sunarken, kadın dostluğu ve dayanışma temasına da odaklanır. Aynı zamanda filmde birçok mitolojik ve sembolik göndermeler de mevcut. Eğer gerçekten tüyler ürpertici bir korku filmi izlemek istiyorsanız hemen izleyin.
Buffy The Vampire Slayer (1992)
Klasik bir gençlik korku komedisi ve aynı adı taşıyan televizyon dizisinin öncüsüdür. Filmde lise öğrencisi Buffy’nin, vampir avcısı olarak karanlık güçlerle savaşını anlatır. Eğer arkadaşlarınızla izleyebileceğiniz hafif korku ve komedi karışımı bir film arıyorsanız, “Buffy the Vampire Slayer” sizi kesinlikle memnun edecektir.
MUHARREM ŞENGÜL